Genel

Delilik

İlkokul zamanlarında birine ‘Deli’ demek çok ayıp bir ‘küfür’ sayılırken, ortaokul ve lise yıllarda bu kelime basit bir ‘hakarete’ dönüştü. Büyüdüğümüzde ise konu bambaşka bir boyuta evirildi ve deli olmak bir ‘gurur kaynağı’ sayılır oldu! Biz büyürken, aynı kelime anlamını azalttı, değiştirdi; hem de taban tabana zıt olarak..

Hayatım boyunca toplumun bana dayattığı hiçbir dogmayı kabul etmedim. Asla o tanımadığım, yüzünü görmediğim ve bu nedenle de varlığını asla bilemediğim elalemi (!) hep yok saydım. Hayatıma kimsenin müdahale etmesine izin vermedim, hep burnumun dikine, kendi aklıma / kalbime / paşa gönlüme göre hareket ettim. Defalarca düştüm, çakıldım, yerlerde sürüklendim, üstüm başım yırtıldı; yeri geldi zeminden kalkamayacak kadar acıdı dizlerim / tüm bedenim. Ama her seferinde ‘bu benim kararım, benim hayatım, benim yaram, benim düşüşüm’ dedim. Aldım, kabul ettim. Kendi yarattığım dünyada kendi kurallarımla oynadım.   

Fakat bu başına buyruk hareketlerimden dolayı insanlar tarafından, her yaşımda da bambaşka bir nedenle ‘Deli bu, deli’ diye damgalandım. Yeri geldi sırf canım istediği için sokaklarda bağıra bağıra şarkı söyledim diye deli dediler, yeri geldi serseri mayın gibi dünyayı gezdiğim için, yeri geldi düşündüğümü pat diye yüzlerine söyleyiverdiğim için.. Oysa bilemediler ki ben onların canlarının çektiği her şeyi, içimden geldiği gibi, kendim nasıl istiyorsam, özgürce yaşadım. Yaptım, denedim, keyfini sürdüm. Onlar ise uzaktan ancak ‘deli bu be, dokunma şuna’ demekle yetindirler. Kim yaşadı, kim konuştu; bence asıl mesele bu.. 

Oysa ki bizzat deliliğimle hep gurur duydum ben! 

Delileri severim, çok severim, hatta bayılırım onlara! Normal, toplum normlarında sıkışmış, bir hamster tekerleği içinde yaşan insanlar, dürüstçe söyleyeyim ki çok sıkıcı ve ‘yaşamıyor’ geliyor bana. Gariplerim, dar vizyonları ile bunun farkında bile değiller hem de.

Bu kadar çoğul da değil aslında sevdiğim deliler. Çok spesifik olarak deliliklerine hayran olduğum insanlar var. Çoğu normalin(!) dışında düşünebilen, düşüncelerini hayata geçirmekten korkmayan, ‘çevrem ne der’ diye sıkışmadan kendi bildikleri yolda ilerleyip, istediklerini söke söke alan insanlar. Kendi dünyalarında ‘devrim’ yapanlar. Hepsine, her birine hayranım!

Hayran olduklarımdan biri de: Shahram Nazari. Umarım ki son nefesimi vermeden önce, kendisini kanlı canlı izleyebilme lütfuna erişebilirim. 

Herhangi bir yerde kendisini dinleme şansını elde ettiniz mi bilemiyorum fakat İran klasik müziği konu olduğunda adı en ünlü tenorlar arasında anılan; tasavvufun, Acem diyarının deli(!) bülbülü Shahram Nazeri. 

Deliliği dehasından gelen, başına buyruk, yaptığı işin hakkını sonuna kadar veren, şarkıyı kalbinden / ruhundan / ciğerlerinden söyleyen ve dinleyiciye bu coşkusunu yansıtabilen, coşan, coşturan bir sanatçı. Öyle ki ön önemli konserlerinde bile giymekten vazgeçmediği geniş ve siyah şalvarı ve yiğit, pos bıyıkları ile arzu endam eden biri o. Çünkü kendi dünyası var ve dar kalıplara sıkışıp kalmamış.. 

Kürt asıllı ve İranlı bu söz / beste sanatçısının asıl hayran olduğum özelliğiyse, kuşkusuz ki coşkusu. Bu coşkuyla şarkısını söylerken, içine girdiği dünyayı dinleyiciye mimik ve el hareketleri ile aktarma kabiliyeti. O, şarkıyı birebir yaşıyor; siz de onun kanatlarının üzerinde huşu içinde süzülüyorsunuz adeta. 

Belli ki sadece ben de hayran değilim kendisinin deliliğine! Zira Fransa Kültür Bakanlığı tarafından
müziğe ve kültürel çeşitliliğe olan hizmetlerinden dolayı kendisine ”Chevalier des Arts et Lettres” (Sanat ve Edebiyat Nişanı) verildi. Ne gurur! 🥂

Shahram Nazeri’nin bu dünyaya bıraktığı onlarca beste, söz, konser var. Fakat naçizane dünya müziğine ve kültürel çeşitliliğe sunduğu en güzel eser Shirin Shirin’dir bence. Her dinlediğimde tüylerim diken diken olur, hepsinde de bedenimin içinde hissederim o buğulu sesini! Aşağıda şarkının nakaratının orijinalini ve Türkçe çevirisini bulabilirsiniz. Nasıl güzel nasıl da naif.. 

Erê kwanê meylekey giyana carî caranit
Erê kwanê hat u çûy ser hewaranit
Ay hellame û şîrîn hellame û
Şîrîn giyan bo şîrîn ‘umrim temam e û
Ay şîrîn şîrîn şîrîn
Şîrîn giyan bo şîrîn ‘umrim temam 

O kadim sevgilim nerede
Nereye geldin ve gittin asırlar boyunca
Şimdi helak oldum. Şirinim. Gonca dudaklım
Hayatım feda olsun sana. Şirinim. Gonca dudaklım
Şirin. Şirin. Şirin.. 
Hayatım feda olsun sana. Şirinim. Gonca dudaklım 

Uğruna şarkılar yazılan Şirin Hanım, pek tabi ki dünyalar güzeli bir acem hanımefendisi. Aslında hepimizin bildiği bir hikâyenin yan yolundan bir bakış diyebiliriz bu şarkıya. Merak edenler için buyurunuz efendim Şirin Hanım’ın ve aşkının acıklı ve gerçek hikayesi:

‘İran şahı Hürmüz’ün, Hüsrev-i Perviz adında bir oğlu dünyaya gelir. Bu yağız delikanlı çok küçük yaşta ok atmayı ve kılıç kuşanmayı öğrenir. Tam bir savaşçı erkek olarak doğan Hüsrev-i Perviz geçmiş gün olur ki bir eğlenceye gider. Bu mecliste yiğitler yiğidi Hüsrev-i Perviz’e, Hazar Denizi yakınındaki Ermen ülkesi­nin şahı Mahin Banu’nun kızı Şirin’in dillere destan güzelliğini anlatılır. Güzelliğini dinleyen Hüsrev-i Perviz, hiç görmediği Şirin’e o an âşık olur. Fakat diyarlar uzak, nasıl tanışacaklar? Tanışsalar bile deli divane âşık olmuş Hüsrev-i Perviz’i Şirin de beğenecek mi? Bu karanlık fikirlerle yemeden içmeden kesilen Hüsrev-i Perviz, çözümü Şirin’i büyüyle kendisine âşık etmesi için Şavur’u görevlendirmekte bulur. 

Hikâye bu ya, tam da bu zamanlarda Şirin’e de kendi ülkesinde Hüsrev-i Perviz’in resmi gösterilir ve bu resmi gören Şirin de hiç tanımadığı, adını bile bilmediği bu gence görür görmez âşık olur. Ülkeyi bir telaş alır ve Şah Banu günden güne eriyen kızı için bu resmi çizen ressam buldurur ve fotoğraftaki yakışıklı erkeğin İran şahı Hürmüz’ünyiğit oğlu Hüsrev-i Perviz olduğu öğrenilir. 

Tüm bunlar olurken, kutsal bir amaç uğruna(!) görevlendirilmiş olan Şavur, bunu hayata geçirmek üzere Ermen ülkesi­nine varır. Fakat büyüye gerek kalmadığını, zaten her iki sevgilin de birbirinden kilometrelerce uzakta ve hiç tanışmadan birbirine âşık olduğunu öğrenir.

Şavur’dan durumu öğrenen ve aşkının peşinden gitmeye, onu bulmaya karar veren cesur Şirin, sadık atı Şebdiz’e atlayıp Hüsrev-i Perviz’in yaşadığı şehre gitmek üzere hemen yola koyu­lur. Fakat yol uzun.. Günlerce aşkın gücü ile dur durak bilmeden yol alır fakat bir noktada artık çok yorulur. Dinlenmek, soluklanmak için mola vermek zorunda kalır. Bir havuz başında yıkanmaya başlar. 

Bu esnada da siyasi nedenlerden dolayı şehrinden uzaklaşmak zorunda kalan Hüsrev-i Perviz’de atlarınıdinlendirmek için tesadüfen Şirin’in yıkanmakta olduğu yerde mola verir. İki âşık birbirlerini görürler fakat ne yazık ki daha önce hiç yüz yüze görüşmemiş oldukları için, tanıyamazlar. Şirin, Hüsrev-i Perviz’in sarayına ulaşır, Hüsrev-i Perviz’in şehirden ayrıldığını öğrenir ve yıkanırken gördüğü kişinin, âşık olduğu, uğruna ülkesini terk ettiği Hüsrev-i Perviz olduğunu anlar.

Zaman geçer ve iki aşık nihayet bir av esnasında buluşup, birbirlerine aşklarını ilan ederler. Fakat yasal karısı olmadığı için Şirin, Hüsrev-i Perviz’in aynı şehirde yaşama teklifini reddeder. Çeşit­li olaylardan ve sebeplerden dolayı bir süre daha kavuşamayan âşıklar, sonunda Şirin’in ülkesi Ermen’de bir ara­ya gelseler de bu kavuşma da ne yazık ki çok kısa süreli olur. Şirin, Ermen’den ayrılmak zorundadır. Fakat bu sefer Hüsrev-i Perviz aşkının peşinden yollara düşer ve Şirin’i görebilmek amacıyla Rum diyarına gelir. 

Bundan sonrasında tarih bilgisi başlıyor işte.🤓  Behram’ın İran şahı Hürmüz’ü öldürerek, İran tahtını ele geçir­meşinden sonra, yiğitliği dillere destan Hüsrev-i Perviz çıldırır. Hiç düşünmeden hemen bir ordu kurar ve İran’ınüzerine yürür. Kılıç kılıca savaşır, Behram’ı yener ve zaten hakkı olan Iran tahtına emeğiyle / kendi gücüyle Hüsrev-i Perviz geçer.  

Tüm bunlar olurken, Şirin de kendi ülkesinin tahtına geçmiştir ama Hüsrev-i Perviz’in siyasi nedenle bile olsa Bizans imparatorunun kızı Meryem ile evlenmek zorunda olduğunu öğrendiği için çok üzgündür. Yemek yemez, kendini sarayına kapatır ve aşkından erir. 

Sarayının bahçesine bir süt havuzu yaptırılmak üzere çağırılan meşhur duvar ustası Ferhad, Şirin’i görür görmezâşık olur ve bu aşkla kendini dağlara vurur. (Bakınız Ferhad ve Şirin aşkı❤️ Ve evet, o Şirin bu Şirin’dir.) 

Bunu öğrenen Hüsrev-i Perviz, kıskançlıktan delirir. Ferhad’ı çağırarak imkânsız bir görev olarak Bîsütun dağını delmekle (geçit inşa etme) görevlendirir. Ferhad bunu sadece iş bittiğinde Hüsrev’in Şirin üzerindeki iddiasından vazgeçmesi koşuluyla kabul eder. 

Bu du­rumu öğrenen Şirin, aşkı uğruna bunca zorluğa göğüs geren Ferhad’ı görme­ye dağa gider. Gücünü kuvvetinitoplasın diye de ona bir testi süt getirir.Şirin’in Ferhad’la görüştüğünü duyan ve Şirin’in eğilimini / minnetini gören Hüsrev-i Perviz, Ferhad’ı ortadan kaldırmaya karar verir. Zira kıskançlığı iyice artmıştır. Bir büyücü bulur ve dağlara çıkmış olan Ferhad’a Şirin’in öldüğünü söyletir. Bu duyan Ferhad, kahrolur, aşktan / üzüntüsün­den dövünmeye başlar ve kendini dağdan atarak intihar eder, oracıkta can verir. Ferhad’ın mezarı bütün halkın ziyaret ettiği bir türbe hâline gelir. Şirin de onun mezar taşını yaptırır. 

Bu arada Hüsrev-i Perviz’in eşi Meryem de vefat etmiştir. İki âşık bir­birine mektupla baş sağlığı diler. Bu vesile ile tekrar konuşmaya başlayan Şirin ve Hüsrev-i Perviz birbirinden ruhen kopamadıklarını anlar ve yıllar sonra evlenmeye karar verirler. 

Yıllar sonra kavuşan aşıklar, huzurla ve sevgi ile yaşamlarını sürdürür. Fakat taç ve taht heve­sine düşen Hüsrev-i Perviz’in oğlu, babasını gözünü kırpmadan hançerleyerek öldürür ve ülkenin başına geçer. Acısından kahrolan Şirin de aynı hançerle kendini öldürür.

Ve tüm bu olaylardan yüzyıllar sonra, pos bıyıklı, aşkı kalbinde hissederek konuşan bir adam bildiğimiz Ferhad – Şirin aşkını bambaşka bir noktadan yorumlar ve biz faniler sadece gözlerimi kapatarak, bu notayı hayranlıkla izleriz. 

Aşktan delirenlere, aşkı yaşayanlara, cesurlara, aşkının peşinden gidebilen tüm delilere armağan olsun bu yazı! En başta da deliliği ile her zaman gurur duyan kendime.! 

Bir gün Shahram Nazari’yi kanlı canlı izleyebilmek umudu ile.. 💫

19 Mayıs, 2022
Ankara, Ev

Uzun zaman sonra tekrar yazmaya başlamanın kalbimdeki heyecanı..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial