
Annemin Baluvu
Annem gelince bütün ev güzel kokuyor, odanın ortasına bir kasa Anamur çileği bırakmışsın gibi. Ya da ne bileyim en olgunundan bir Adana karpuzu kesmişsin de tam göbeğini yiyormuşsun gibi.. Hem tatlı hem de ferah.
Onun gelişi ile uçuş uçuş oluyor içim. Ayaklarım havalanıyor yerden. Dedem annemi sevmez. Beni hiç sevmez. Annemi görünce bana kızıyor. ‘Deli kız yere bas’ diyor; yere bas. Hep yere basmamı istiyor. Hiç ‘kanatlan kızım’ demiyor ya da ‘uç kızım’. Bana okulda yerçekimini öğrettiler ama beni aşağı çeken meğerse yerçekimi değil, dedemmiş. Ama dedem bir tek beni çekiyor aşağıya, boklu Zehra’yı hep yukarı itiyor. Belki de Zehra’ya yerçekimi işlemiyordur, onu gök çekiyordur yukarı. Bilmem.. Ama bence gene de boklu Zehra!
Pencereden dışarı bakıyorum. Bizim mahallenin kızları karşıdaki kedici Feride’nin evinin önündeki yerden yükseğe oturmuş, yüzleri bizim eve dönük çıt çıt çekirdek çitliyor. Onlara gününü göstermek istiyorum. Annem kim bilir Ankara’dan neler getirdi bana. Dün gece boklu Zehra anacığımın kucağından inmek bilmediğinden veremedi hediyemi tabii bana. Canım benim.
Beklemeye dayanamayacağım artık, hediyelerimi almak için gizli gizli annemin yattığı sobalı odaya gidiyorum. Oyuncağıma bakıp, vallahi geri koyacağım. Almak niyetinde değilim.
Sobalı odanın ortasında kahverengi, suni deriden ağzı açık koca bavul. Hani şu kapanınca şifreli olanlardan, maşallah hangar gibi. Girsem içine, azıcık kıvrılsam, uyurum o denli büyük. İçi annem gibi kokuyor. Nasıl anlatsam, çikolata, kahve, Viva Cappio parfümkarışımı gibi bir koku, annemin bavul kokusu.
Annem gelir gelmez bavulunu boşaltmış; sadece evde giydiği, yeşil çiçek desenli bir uzun elbise bırakmış geride. Elbiseyi olduğu yerden alıyorum ve kollarını boynuma sarıyorum. Etekleri yerleri süpürüyor, hiç umurumda değil. Annemin bavul kokusunu içime çekiyorum. Tam o sırada sokaktan boklu Zehra’nın karga gibi gülme sesi geliyor. Geriye yatırınca gözleri kapanan, yukarı kaldırınca mavi mavi çipil gibi gözleri ortaya çıkan sarışın et bebeği, kedici Feride’nin evinin önündeki yerden yükseğe oturmuş, yüzleri bizim eve dönük çıt çıt çekirdek çitliyen mahallenin kızlarına gösteriyor. Hava atıyor boklu.
Pencereden sarkıp onları izlerken sobalı odanın kapısı açılıyor. Annem banyodan çıkmış; saçları ıslak, hatta bir kısmı yüzüne yapışmış, tertemiz Hacı Şakir sabunu kokan havlulara sarınmış. Olduğum yerden anneme doğru meyil ediyorum. Aynı anda o da bir hışım “Kalk kız, kıracan canım bavulu” diye kışkışlıyor beni. Boynumdan elbisesini çekerken, aynı anda sol el bileğimden çekip sobalı odadan dışarı çıkarıyor beni. Olsun, o sırada çikolata, kahve, Viva Cappio parfüm karışımı kokan ıslak saçları sürünüyor yüzüme. Annemin kokusu, annemin bavul kokusu.
Hayal meyal hatırladığım anılarımla yazılmış bir öykü bu. Ortaokul sonu ya da lise başlangıcı zamanlarından kalma. Hikaye kurmaca olsa da kişiler oldukları yerdeler.
Mart, 1997. Bizim mahalle; kedici Feride’nin yanındaki (karşısı değil) beyaz demir parmaklıkları olan iki katlı, büyük avlulu müstakil ev.