
Algernon, Charlie ve Hayatımızı Değiştiren Diğer Hikaye Kahramanları
Dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Şöminenin yanındayım. Sol tarafım sıcacık, sağ tarafım buz gibi soğuk. Bu havada saatlerdir dışarıda yürüdüğüm için ne yazık ki hala dengeye gelememiş vücudum. Bu ayrıklıkları da sevmiyor değilim aslında. Bana gerçeklik algısından kopmamamı hatırlatıyor.
Gerçeklik algısı! Günümüz dünyası, sosyal medya ile birlikte hayatımıza yeni yeni giren bu ve buna benzer terimleri incelerken; ben sizi daha bizden, içimizden, aslında hepimizden olan Algernon ve Charlie ile tanıştırmak istiyorum bugün.
Algernon ve Charlie’nin birbirini besleyen 9 aylık serüvenine dahil olmak, benim hayata bakış açımı baştan aşağı değiştirdi. Hani vardır ya ‘Bir kitap okudum, hayatım değişti’ dediğimiz kitaplar; işte ‘Algernon’a Çiçekler’ de benim için öyle oldu. Hiç böyle bir beklenti ya da düşünce ile başlamadığım bu kırmızı kaplı, ince ve gösterişsiz kitap; okumayı bitirip, arka kapağını kapattığımda geldi, hayatımın ortasına kuruldu ve en sevdiğim ikinci kitap olma tahtına oturdu! (Birinci hala Şibumi. Buradan Travenian’a sevgi ve deli zekasına sonsuz saygı.)
Öyle güzel ki Charlie’nin her bir anı.. Sanki ben de onunla birlikte yaşadım tüm serüvenini. İnişlerini, çıkışlarını, aynaya bakışlarını.. Sadece Charlie yaşattı bu duyguyu desem Algernon’a haksızlık etmiş olurum aslında. Zira çıkış yolunu Charlie’den önce bulan Algernon’un, birkaç ay sonra kendi pisliğinde yatmasını gözlerim yaşlı, burnumu çeke çeke okudum.
Dürüst olmam gerekirse, kitabı okumaya başladığımda ilk 2-3 sayfanın baskı hatası olduğunu düşündüm; zira herhangi bir olayın böylesine güzel ve içinden anlatılabileceğine ne yazık ki edebiyat bilgim yetmedi.
Kitap ilerledikçe anladım, anladıkça beğendim, beğendikçe daha severek ve kah gülerek kah ağlayarak okumaya devam ettim. Charlie yeni hayatına dair basamakları keşfettikçe, ben de onunla birlikte yürüdüm sanki yeni yolları. Hikaye içime aktı baştan sona.. Hele ilk virgülü çözdüğü zaman, o günkü ilerleme raporunun tamamını virgül ile yazması beni kahkahalara boğdu! Her satırında kendimden, kendi yollarımdan, çıkmaz sokaklarımdan, çıkıp / indiğim basamaklardan bir yer buldum. O yaşadı, ben okudum.
Kitabı ipucu vermeden kısaca anlat deseniz, aklıma ‘düşme’ fiili gelir. Öyle ki düşene güleriz; ben kendim de düşsem, başkası da düşse her zaman çok gülerim. Fakat yere düşenin az önce bir kemoterapiden çıktığı bilgisine sahip olsak, yine aynı şekilde güler miyiz? Charlie’nin hikayesi de tam olarak öyle bence. Aslında yer yer çok komik ama o komedinin altında yatan saf ve gerçek bilgiye ulaştıkça, gülme güdüsü yerini hüzne ve hem Charlie hem Algernon hem de yazara sonsuz bir saygıya bırakıyor.
Algernon’a Çiçekler’i okurken, bazı satır aralarında Great Gatsby’i kitabını anımsadım kendimce. Scott Fitzgerald da tıpkı Daniel Keyes gibi hayatımı değiştiren bir sahne kurgulamış hikayesinde: O büyük, muhteşem göz alıcı çiçekler ile süslenmiş tokası, ışıl ışıl takıları ve süslü elbisesi ile Daisy Buchanan bir gün hamile olduğunu öğrenir. Ve kemik rengi, dantel eldivenli zarif elini karnına götürür, gözleri kapatır ve bir dilek diler: ‘Umarım ki evladım bir kız olur ve yine umarım ki aptal bir kız olur’ der. Nefes alır ve yavaşça nefesini verdikten sonra, hüzün dolu gözleri ile ‘Çünkü bir kadına verilmiş en büyük ödül aptal olmasıdır.’ diye devam eder sözlerine.
Üniversitede feminizm üzerine bir dönem boyunca ders almış ve bitirme projesi yapmış biri olarak, kadın hakları hakkındaki düşüncelerim aşikâr. (Bakınız: Her Yer Suç Mahali) Daisy Buchanan’ın sözleri ile amacım bir cinsiyeti diğerinden ayırmak ve daha da kötüsü kadını aptal olarak konumlandırmak, ahmak yerine koymak asla değil. Aslında benim hayatımı değiştirmesine neden olan ve biraz daha bakmak istediğim yer ‘Acaba cahillik mutluluk mudur?’ konusu. Charlie’nin ilk zamanlardaki saf mutluluğu, etrafında olan biten lağım kokulu pisliği algılayamaması ve mutluluğu; ailesinin varlığını bilmemesi ve hala mutluluğu, fırıncıdaki rutin işi ve işyerinde arkadaşlarının ona davranışı kavrayamaması ve iflah olmaz mutluluğu.. Tıpkı Daisy Buchanan gibi..
Algernon’a Çiçekleri ya da Great Gatsby’ı okumak, yıllardır sorguladığım şey ile bir kez daha yüzleştirdi beni: Hayatı daha az sorgulayan, bu kadar düşünmeyen, kılı kırk yarmayan, bilmeyen, araştırmayan, belki biraz daha olanı olduğu gibi kabul eden ve ‘Benim çapım bu kadar, ben bu kadarım’ diyebilen, hatta biraz daha bağlı / bağımlı biri olsaydım; daha mutlu olabilir miydim acaba?
Bu soru, benim herhalde ergenliğimden beri bilinçaltımda sorguladığım, uzun bir süredir de açık açık düşündüğüm ve çevremdekiler ile tartıştığım, fikir aldığım bir alan. Bu sorunun tabii ki hiçbir zaman cevabını bilemeyeceğim, çünkü dünya ne yazık ki kurgular üzerine ya da -se / -sa’ larla dönmüyor. Bir gerçek hayat var, birey olarak bizim seçtiğimiz. Ve seçtiklerimizin meyvelerini (acı ya da tatlı) bizzat kendimiz yediğimiz. Fakat Algernon ve Charlie’nin hayatının bilgi, zekâ, tercihleri ile paralel nasıl değiştiğine şahit ve dahil oldukça, onların yaşadığı her şeyi sanki kendimmiş gibi sindirip yaşadıkça, iliklerimin en derinlerinde hissettikçe; bu soruya dair fikirlerim sanırım biraz daha netleşti. Cevabım tabii ki benim kalbimin derinliklerinde ve belki bazı kitaplarımın altı çizik cümlelerinde.🎈
Bir tarafım bu kitap hakkında sayfalarca yazmak isterken, diğer tarafım sükûnet ile kendime saklamayı ve biraz daha düşünmeyi seçiyor. – Sevdiğimi söylemiş miydim ayrıklıkları? 😊
Sevgili Charlie ve Algernon (ve hatta Daisy Buchanan)! Beni zevkten deliye çevirecek, kendi hayatımı sorgulatacak, ikinizin yaşadığı her anı sizlerle yaşayıp, sizinle gülüp, sizinle ağlayacak kadar muhteşem bir serüvenin içine çektiniz beni! Her ‘an’ınızla ve her ‘anı’nızda kendimden bir parça buldum sizde. İyi ki tanıdım sizi tatlı Algernon ve güzel kalpli Charlie.
İyi ki!💫 – Yaşasın taşlarımızı yerinden oynatan, konforumuzu bozan hikâye kahramanları.!
8 March 2021, sabah 05:11 deftere yazılan bu yazı, 14 Ekim 2022 tarihinde tekrar üstünden geçilmiş, düzeltilmiş ve buraya eklenmiştir.