Genel

Mehmet

‘Leylacığım, ne çok uğraştın günlerdir canım,  yoruldun vallahi. Ama değmiş doğrusu, şu masanın güzelliğine baksana. Ellerine sağlık’ diye seslendi içeri Yıldız Hanım. ‘Kızım, sanırım tuz eksik kalmış, onu da getirebilir misin sana zahmet’  derken masadan kalktı ve kapıya doğru yürüme başladı. 

Oda beyaza boyalıydı. Pencereleri yoktu ama tavandan sarkan avizesiz beyaz renkli ampul, odanın ortasındaki yemek masasının tam üstünden odanın her yerini aydınlatıyordu. 

Yıldız Hanım’ın çıktığı kapıdan, kocaman memelerini sallayarak tüm anaçlığı ile Leyla giriverdi. Ev yapımı, yufkası yaprak yaprak açılmış, sıcak şerbeti mis gibi kokan cevizli baklavayı masaya getirirken, bir yandan da Yıldız Hanım’a cevap verdi: ‘Amaan ablacım aşk olsun ne yorgunluğu, lafı mı olur yahu! Bayram vesile ayol, yemekte hepimiz bir araya gelmişiz, çok mu! Ben zevkle yaptım hepsini, herkesler de ağız tadı ile keyifle yesin inşallah’. 

8 kişilik masada her zamanki sandalyesine oturdu ve her ev kadının hevesi ile eserine bir daha baktı. Vallahi de Yıldız Hanım pek haklıydı, ohhh ellerine sağlık olsundu. Yorulmuştu yorulmasına ama vallah billah da değmişti. Baksana masada bir kuş sütü eksikti. 

Kullanmaya nasip olmadığı çeyizinden çıkardığı beyaz dantel örtünün üzerinde; bakır kapta pişmiş lokum gibi bir nohutlu et, geçen sene bastığı yapraklardan yapılmış taptaze zeytinyağlı sarma, kendi mayaladığı yoğurt, 3 çeşit meze, bahçeden toplayıp sirkeli suda beklettiği tertemiz yeşilliklerle salata, bebeler için rengarenk şekerlemeler, ince belli bardakları yanında hazır edilmiş semaverde fokurdayan çay duruyordu.  Son olarak da elinde tuttuğu tuzu masaya koyuverdi. Gururla ‘Aferin kız’ diye kıkırdadı kendi kendine.  

Aynı anda masanın öbür ucundan Ömer atladı hızla. ‘Aman be Leyla! Sabahtan beri yaptığın her şeyi ben baştan düzelttim. Masada çatallar yamuk, bardaklar hizzalı değil, peçete desen tam ortadan katlanmamış, kıyısından köşesinden taşıyor. İşi gücü bıraktım, masanın düzen ve tertibi için arkadan ben iş yapıyorum yani. Biliyorsun şu düzen huyumu; neden dikkat etmiyorsun ya? Şimdi de geldin tuzu masanın en ucuna koydun. Yani masanın başında oturan Hakim Bey nasıl uzanacak taa oraya, hiiiççç düşünme sen bunları.

Leyla’nın masaya bakarkenki gülen yüzü sinirle kasıldı. ‘Ay Ömer Bey aman çok pardon. Biz İstanbullarda denize karşı mimarlık okumadık yani sizin gibi. Bilmeyiz böyle masa düzeni falan di mi?.’ diye çıkıştı. 

Ömer Leyla’ya sinir oldu. O köylü karısının seviyesine inip,  cevap verecek değildi. Hakim Bey’e döndü, ‘Bana laf sokuyor; diyor ki üniversite okudun okudun da ne oldu, yine hepimiz aynı yerde yaşıyoruz diyor aklı sıra kevaşe.’ 

Mahallede büyümüş yılların Leylası altta kalır mı, ‘Kevaşe senin anandır’ demek için ağzını açmasıyla, Yıldız Hanım’ın kaş göz yapıp araya girmesi bir oluyor. ‘Canlarım ne olur atışmayın, bakın hep birlikte ağız tadı ile yemek yiyelim diye hazırlandık. Hem onu bunu bırakın da bu bayram için aldığım beyaz dantelli bluzuma bakın lütfen.’ 

Sonrasında da naif bir işve ile ‘Beğendiniz mi efendim’ diye Hakim Bey’e sordu.  

‘Beğenmek ne demek Yıldız Hanımcım, vallahi çok yakışmış efendim’ diye cevapladı. 

Elinde sigara güreşçi Ayı Rasim atladı hemen masanın diğer başından. Ooo Hakim Bey maşallahın var! Sen de hiçbir pası kaçırmıyor, hemen golü 90’a takıyorsun bakıyorum da! İnşallah biz de emekli olunca senin gibi yaşarız hayatı be abim. dedi. 

Hakim Bey kendisine ve Yıldız Hanım’a yapılan bu saygısızlık karşısında öfke ile kızardı. Ama mesleki deneyimine göre bu tarz bıçkın delikanlılarla dalaşmazdı; ‘Doğrudur evladım, ben yıllarca futbol oynadım. Hatta lisede yaptığımız turnuvada il şampiyonu olmuştuk’ diye Ayı Rasim’in yaptığı patavatsızlığı anlamazdan gelerek, kendisine yakışacak şekilde yanıtladı. 

9 yaşındaki Ümit, masadan gizlice aşırdığı şekeri sol yanağının içine saklayarak şaşkınlıkla soru: ‘Dedeeee, bilmiyordum futbolcu olduğunu! Ünlü müydün yoksa, var mıydı artist sevgililerin. Radyoda duydum, Taçsız Kral Metin Oktay, Ajda Pekkan’la sevgiliymiş. Gazeteden Metin’in fotoğraflarını kesip, odamın duvarına yapıştırıyorum, baksana diye odanın sağ duvarını gösterdi. 

Tüm gün boyunca kliniğin güvenlik ekranı karşısında oturan ve Mehmet’in beyaz boyalı, penceresiz, tek kişilik tecrit odasında, kendi kendine konuşmasını, ayağa kalkıp oturmasını, boş sandalyelere kıkırdamasını, yanmamış sigarayı eline alıp bırakmasını, yüzünü ve sesini şekilden şekle sokmasını hayretle izleyen güvenlik görevlisi Hacı, gayriihtiyari Mehmet’in parmağı ile gösterdiği duvara baktı. Beyaz duvar bomboştu. İşe başlayalı 1 ay olmuş, o nedenle de bayram günü nöbeti kendisine kalmıştı. Ekrandan gözünü çekmeden önündeki tabldottan ağzına bir kaşık kuru fasulye yuvarladı. Güvenlik görevlisi Hacı’yla, deli Mehmet’nin önündeki aynı yemekti; ikisi de kliniğin mutfağından çıkma yağsız pilavla, etsiz kuru fasulyeyi yiyordu. Hacı, bir önüne baktı, bir Mehmet’e. ‘Ulan’ dedi, delilik çok zor lan!’

Ödev – Mekan ve karakter yaratma: Dramatik olsun veya olmasın bütün kurmaca sanatları karakter ve mekan içerir; mekan ve karakterleri tasarlayarak 250 kelimelik bir öykü kurun. Öykünüz edebi veya dramatik olabilir. 
‘1960’lı yıllar. Sekiz kişi bir bayram yemeğinde bir araya gelmişler. Bu sekiz kişinin dördü kentli, dördü kasabalı. İkisi ana karakter, diğerleri yardımcı karakterler, ikisi çocuk olabilir. Birinin söylediği bir söz üzerine ortam buz kesiliyor. Karakterleri ve mekanı tasarlayın, kim bunlar? Birbirlerini tanıyorlar mı? Akrabalar mı? Mekan nasıl bir yer varlıklı mı, yoksul mu, orta halli mi aşırı lüks ya da aşırı yoksul mu? Hangisinin evindeler ve masanın buz kesmesine neden olan cümle ne?’ 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial