
Hikayenin 5 Aşaması
Hemen hemen bütün hikâyelerin anlattığımız veya anlatmaya gerek duymadığımız beş aşaması olur.
1. Tetikleyici olay
2. Giderek artan zorunluluk
3. Kriz
4. Zirve
5. Çözüm
Bunlar bir hikayenin aşamalarıdır. Tetikleyici olayı, krizi ve çözümü anlatmadan bir hikaye kuramayız ama giderek artan zorunluluk veya zirveyi geçebiliriz. Bu da edebiyat derslerinde öğrendiğimiz serim-düğüm-çözüm üçlüsüdür. Ama iyi bir hikaye hele sinema filmi hikayesiyse gederek artan zorunluluğu ve zirveyi de içermelidir.
Bu aşamaları sırasıyla anlatabileceğimiz gibi karışık bir sırayla da anlatabiliriz. Yani tetikleyici olayla değil krizle de başlatabiliriz. Veya çözümü ya da hikayenin finalini anlatıp karakteri bu sonuca getiren şeyin başına dönebiliriz.
Aşağıdaki tetikleyici olayla birlikte, diğer dört aşamayı içeren bir hikaye kurun.
‘Orta yaşlı iyi görünümlü bir adam bir gökdelenin güvenlik bölümüne gelir, görevlilere bir şey söyler, kapılar açılır ve adam güvenlikten geçer, asansöre biner, 30. katta iner, büyük bir toplantı odasına girer, içerde yirmi kişi vardır. Adam birden bir tabanca çıkarır, yirmi kişi panikle hareketlenir.’ Buradan itibaren hikayeyi devam ettirin.
Dört tarafı cam duvarlı, içerisi güneş ışığı ile dolmuş toplantı odasında her şey sıradandı. Geniş maun masanın etrafında toplanmış yirmi kişilik ekibin kıyafetleri dışında dünden farkları yoktu, muhtemelen yarından da olmayacaktı. Açılmış ve her an not almaya hazır defterler, sunum dosyaları, son anda yapılan revizeler nedenli bilgisayar klavyelerinin tıkırtıları, kahve bardakları, kendi aralarındaki uğultulu konuşmalar… Çalıştıkları ajansın başkanı gelince toplantı başlayacaktı.
Tam bu sırada, toplantı odasının kapısı bir hışımla itildi. Odaya giren kişiyi hiçbiri tanımadığı için tüm gözler siyah takım elbiseli adama çevrilirken, büyük ve hızlı adımlarla odanın ortasına kadar gelmişti adam. Olduğu yerde durdu. Şaşkın bakışlara aldırmadan, hiçbir kelime etmeden, yüzünde kararlı bir ifade ile elini ceketinin arkasına uzattı ve belinden bir anda parıltısı göz alıcı bir tabanca ortaya çıkardı.
Herkes şok olmuştu. Odadaki sıradan hava, yerini; şaşkınlık ve büyümüş gözlere bıraktı.
Tabancanın kendilerine doğrultulmasıyla birlikte, bir anda içerideki günlük güneşlik hava buz kesti. Ne olduğunu ya da adamın kim olduğunu anlamamalarına rağmen, herkes can havli ile aklına ilk gelen şeyi yaptı; kimileri sandalyesini devirerek masanın altına saklandı, kimileri nefes nefese kalıp elinde her ne varsa yere düşürdü, kimileri yerinden milim dahi kımıldayamadı, kimileri boğazı düğümlenirken dua okumaya başladı, kimileri ise kurtulma ümidi ile kapıya koştu.
Kapı kilitliydi.
Odada ortak olan tek şey kalpleri ağızlarında atan, nefes almaya bile cesaret edemeyen aynı şirkette çalışan 20 kişiydi. Oda cehenneme dönmüştü.
Adam pırıl pırıl bir Sig Sauer P320’yi havaya kaldırdı. Kapıya koşanlara bakarak ‘Herkes yerine’ diye bağırdı. Sonra da odaya dönüp ‘Hepiniz sandalyelerinize oturun’ diye ekledi. Gözlerindeki kararlılık, tehlikenin büyüklüğünü haykırıyordu.
Herkes tekrar masanın etrafında yerini aldıktan namluyu çalışanlara yönlendirdi. 30 yaşlarında bir kadın titreyerek ayağa kalktı ve yüzü sırılsıklam yalvarmaya başladı: ‘Lütfen çıkayım, yeni doğum yaptım, evladım var, emziriyorum.’ Adam yüzünde soğukkanlılık ve buz gibi bir metal ses ile cevap verdi kadına: ‘Otur yerine’ Herkesin korkusu daha da derinleşti.
Gazetelerde 3-5 saniye göz atıp, sayfayı çevirdikleri haberlerdeki gibiydi sanki durumları. Akıllarından aynı cümleler geçiyordu: ‘Bu adam bir manyak, hepimiz öleceğiz ve Allah kahretsin buradan çıkış yok.’
Tam bu umutsuzluğun ortasında, odanın kilitli kapısı ajans başkanı tarafından ‘tak’ diye ardına kadar açıldı. Ajans başkanının içeri girmesi, dev projeksiyon cihazının açılması, odadaki siyah takım elbiseli adamın tabancayı masaya bırakması benzer zamanlarda oldu. Perdenin dev ekranda tek bir cümle vardı: “Gerçek korku, unutulmazdır.”
Ajans başkanı yazının tam önünde durdu ve korkudan buz kesmiş, bomboş gözlerle kendisine bakan ekibi ile konuşmaya başladı. ‘Arkadaşlar, az önce deneyimlediğiniz kurgu, yeni müşterimiz için hazırladığım kampanya fikriydi. Korkuyu, şaşkınlığı, adrenalin patlamasını iliklerinize kadar hissettiniz. Şimdi sizden beklentim, yerlerinize gidin ve hedef kitlesine tam da bu hisleri yaşatacak bir içerik çalışın. Bıktım artık sıkıcı, klişe, eskimiş fikirlerinizden.’
Siyah takım elbiseli adam yüzünde en ufak bir ifade değişikliği olmadan masanın üzerindeki tabancayı aldı, ceketini düzeltti ve ajans başkanı ile birlikte odadan çıktılar.
Kapı kapanınca kimse yerinden kıpırdayamadı; herkes donmuştu. Ajansın “yaratıcılık” adı altında yaptırdığı bu sahne bitmişti, evet ama o an fark ettiler ki, yaşadıkları şey bir “fikir” değil, artık ruhlarına kazınmış bir travmaydı.