
El. Eller. Ellerim.
El, Arapça al ال sözcüğünden gelmektedir. Eski Türkçe de ise ‘al’ tutmak, elde etmek, alt etmek, yenmek sözcüğünden evrilmiştir.
Etimolojiden, biyolojiye geçecek olursak; el, hayvanlarda ve insanlarda mevcuttur.
İnsan özelinde ise; vücudun parmaklarla birlikte en uç uzuvlarından biridir ve çoğu insanda iki tane bulunur.
‘Hareketle’ hareket ederler mesela. Sahiplerinin duygularını, aklından geçen düşüncelerine aşinadırlar; hatta bu duygu ve düşünceleri daha da belirgin hale getirmek için durmadan hareket ederler. Sahiplerinin hayatlarının ritmine, iniş ve çıkışlarına, endişe ve neşelerine ayak uydururlar.
Genelde iki tanedir dedim ama birbirlerini göstermezler hiç. Suçlamazlar. Kusurlarının farkına varabilmek için iki olmak zorunda olduklarından emindirler. Her biri kendi başına daha az işe yaradığının farkındadır çünkü. Birinin isteyip ötekinin istemediği durumlarda bile tam bir ortaklık, uyum ve ayrılmazlıkla davranırlar bu yüzden. Birinin başına bir talihsizlik gelirse, öteki tam bir şaşkınlığa uğrar.
Çok garip bir şekilde fazla meraklıdırlar. Mesela bilmediği bir odada ya da tanımadığı bir evde ortamı hızla tanımlamaya, anlamlandırmaya çalışırlar. İlk gördükleri dokuya temas ederler, güvenilir mi anlamaya çalışırlar büyük bir merakla. Görmeseler de inceliği ve kabalığı, yumuşak ve serti, tersi ve yüzü bir dokunuşta anlarlar. Tendeki içtenliği, sıcaklığı, yalanı ve riyayı hemen sezerler.
Ah, sevecendirler! Mesela dünyaya ilk geldiğinde hemen annesinin elini tutarlar. İlk temas, güvendeyim, tanıyorum burayı hissi insana o zaman mı gelir acaba? Sevdiklerini avuç içinde tutar, okşar, sever ve coşkuyla kendilerinden geçerler.
Tabii hayat hep güzelliklerle dolu değil ki! Bazen de öfkelenir, iter, vurur, kırar, hatta ve hatta öldürürler. Hiç acımaları yoktur. Aynı el nasıl bu kadar sevgi ve güven dolu olurken, bir anda öldürecek kadar nefret dolar?
Mesela yollarını şaşırırlar. Kendi ve asıl yollarında yürümeleri gerektiğini unuturlar. Bir yere tutunur kalırlar. Gerçekte bilirler mutlu olmadıklarını orada; ama bırakmaya, o eli açmaya yeltenmezler. Ah bir bıraksalar; hayat, bambaşka güzelliklerle karşılarına uzanmak için pusuda beklemektedir aslında. Bilmezler. Cesaret edemezler. Ve bu nedenle kararsızlıklar karşısında bitkin düştükleri olur.
Çok çalışkandırlar. Yatan, çalışmayan, hareket etmeyen el hiç görülmemiştir. Kimi zaman kendilerinin bile yapamayacaklarını sandıkları işleri ataklıkla gerçekleştirir, en zor anlarda şaşırtıcı bir cesaret gösterirler. Öyle çalışkanlardır ki, bazen uykuda bile hareket ederler.
Yardımseverlerdir. Bir elin verdiğini diğer el bilmez mesela. Ya da bilir ama bilmemezlikten gelir. Bu da onların en iyi yanıdır.
Burcu’nun ellerine bakıyorum şimdi.
Vücudumda en sevmediğim, kendimi en özgüvensiz hissettiğim yerim.
Benim de dünyadaki diğer çoğunluk insan gibi iki elim var. Bir sağ, bir de sol. İkisi de kemikli, bugünlerde derisi güneşten biraz esmerleşmiş. Sol elimin orta parmağının üzerinden hiç geçmeyen bir yara izi var, ama rahatsız olmuyorum bundan. Çünkü o yaranın anısı var.
Her iki elimin de parmakları normal uzunlukta, avuç içleri çizgili, tırnakları da yuvarlak ve genelde boyasız.
Sol elim daha gelişmiş, becerikli; ama hala cezve tutamıyor. Sağ elim ise, yarışmıyor ötekiyle ama razı da olmamış kaderine; sol elim kadar aktif yer alıyor hayatımda. Her iki elim de sağlıklı ama yaşlanıyor; 40 yaşının getirdiği yeşil damarlar belirmeye başladı üzerlerinde yavaş yavaş.
Ellerim. Gayretli; üretmeye, çalışmaya, paylaşmaya çok istekli ellerim. Kalemleri, kâğıtları ve kitapları en çok seven ellerim. Sayfalarca bıkmadan yazmaya, kitap okurken altını çizmeye, film izlerken not almaya, sergi gezerken duygularımı biriktirmeye, şehri keşfederken alelade bir basamağa oturup yazan ellerim. Gördüğümü yazan ellerim. Hayallerimi yazan ellerim. Dertlerimi yazan ellerim. İş çıkaran ellerim.
Muzur ve sakin, deli ve akıllı, dost ve düşman ellerim.
Onlar olmasa yazamayacağım ellerim. Sürekli bir tasarılar denizinde, tükenmez bir bekleyiş içinde bilinmeyeni arayan, sinirli ama umutlu ellerim. Amansız yazma isteğimin yorduğu inatçı ellerim.
Sinirlendiğinde masaya vuran, yalnız hissettiğinde diğerini tutan ve ‘Buradayım’ diyen ellerim. Hırçınlıklarımın ve huzursuzluklarımın en yakın arkadaşları.
Yazan ellerim. Yazarken ‘ya beğenmezlerse’ korkusu ile bu yazının yarısını silen ellerim.
4.Ağustos. 2025 Bugün kitabımı yazmak için ilk adımı attım. Korkuyorum ve heyecanlıyım.