
Bazen Yolunu Kaybedebilirsin, Tekrar ve Tekrar Hayallerini Hatırla
Bir süredir asla azalmayan bir koşturma içindeyim. Bu hissin nedeni, bitmeyen (ve hatta azalmayan) işlere ek; belirsizlik, ait olamama ve teknoloji nedenli gün içinde odaklanamama tam olarak aslında.. Sanki kısır döngüye girmiş, bitmeyen bir gelgitin içinde; dünya ile iletişimim gitmiş, köklerim kaybolmuş, yaprak misali savurulup duruyorum.
Bugün, bu perşembe akşamı, insanların evlerinde sakince uyumaya hazırlandığı saatlerde aynada kendime baktım. Sevmedim dönüştüğüm kızı. Nasıl da uzaklaşmışım değerlerimden, varlığımdan, kim olduğumdan ve en önemlisi kendi kıymetimden.. Sanki pusulam kuzeyi göstermiyor, kaymış gitmiş.
Birkaç gündür bunlar dolaşıyor kalbimde. Asla netleştiremediğim bir his yumağı ile kuşanmış gibiyim. Odağım kaymış sanki, aklımı / yazılarımı dahi toparlamakta zorlanıyorum. Ve bugün, bu perşembe akşamı anladım beni böylesine rahatsız eden şeyin ne olduğunu.
Sabah oldu. Gün ağarırken yalnızım! Kocaman bir şehirde, güneş yüzüme doğarken tek başımayım. Kimse yok. Anne, eş, arkadaş, evlat, aile.. Kimse yok. Tekim. Çıplağım.
Durdum!
Şükürler olsun ki sonunda ‘sadece durabilmeyi’ başardım.
Bu kocamanlığın içinde sakince durmayı ve kıymetimi hatırlamayı seçtim bugün. Ve kendime, kalbime yakınlaştım. Keşfetme halinde olmayı, kendime dönmeyi nasıl da özlemişim..
Bu düşünceler ile debelenirken, sığamadım evlere. Kendimi attım dışarıya. Ve adını daha önce hiç bilmediğim bir kafenin sarı renkli verandasında bulunan; kare, 7 adet tahta şeridin birbirine paralel uzandığı, sadece bir defterin ve bir bardağın sığdığı, küçük, basit, sade bir masada uzun uzun oturdum. Masaya ait yine aynı mantıkla üretilmiş tahta sandalyem, o kadar rahatsız ki, altına koyduğu yeşil pofuduk minder bile fayda etmiyor. Ve dürüst olmam gerekirse, bu durum umurumda bile değil!
Ben aylar sonra yavaşlamayı başarabilmişken ve adını daha önce hiç bilmediğim bu kafenin sarı verandasında otururken, yüzlerini hayatımda muhtemelen ilk kez gördüğüm insanlar yan masalarımda oturdu. Sohbet eden, kavga eden, bilgisayarına gömülmüş nefes bile almadan çalışan, altını çize çize kitap okuyan, mavi saçlı, siyah saçlı, gözlüklü, gözlüksüz, mutlu, hüzünlü insanlar oturdu, kalktı yanıma. Kişiler hep değişti, aktı gitti sanki etrafımda ve ben hep aynı 7 adet tahtanın birbirine paralel uzandığı masada ve rahatsız, yeşil minderli sandalyede oturmaya devam ettim.
Hiçbir şey yapmadan insanları izledim. Telefonuma ellemeden, kulaklığımda müzik dinlemeden, sade ve sadece baktım. Baktım ve odaklandım. Odaklandım ve gördüm insanları.
Sokağa çevirdim sonra yüzümü. Önümden bir sürü insan geçti. Kimi çok hızlı adımlarla asla yetişemeyeceği bilmem kaçıncı yere koşturma telaşında, kimisi yanındakine heyecanla bir şey anlatıyor, kimisi ise küçüklükten kalma alışkanlığı ile yer karolarına basmadan yürüme oyununu oynuyor. (Çünkü küçüklüğündeki anılarında mutlu olduğu bir tek o an kalmış elinde. Garibim, farkında bile değil..)
Ve ben hepsini bir daha asla hayatımın sonuna kadar görmeyeceğime adım gibi eminim.
Bazıları ile göz göze geldik; bazısı kafasını bile kaldırmadan, farkıma dahi varmadan yaşadı kendi anını. Kimliğimin, adımın, zevklerimin, uğruna savaştığım doğrularımın, tutkularımın yani ‘Burcu’nun kim olduğunun hiçbir önemi olmadan, sorgulanmadan, yargılanmadan öylece izledim.
Ben, bugün, dışarıda ışıl ışıl bir hava varken, kalabalığın içinde görünmez oldum. Şeffaflaştıkça sakinledim, sakinledikçe tekrar köklendim, köklendikçe meraklandım, meraklandıkça tekrar baktım. Baktıkça görebildim; gördüğüm ve bana hissettirdiği duyguların karşısında pek tabi heyecanlandım. Bu güzelliğin ve kendini bırakma duygusunun farkındalığından uzak yaşadığım, kayıp zamanlarıma ise sadece içten içe hüzünlendim.
Sadece durmak, bunu becerebilmek bile bazen derinleşmek için ön koşul. Çok da bir şey yapmaya gerek yok hissetmeye izin vermek için aslında. Beden durunca, duygular kendiliğinden hızlandı.
Ve bütün bu duyguları damarlarımın ta içinde, derinlerimde hissettikten sonra kalemimin ucundan önümdeki kahverengi deri kapaklı defterime şu cümleler döküldü: ‘Bazen aldığın ve doğruluğundan emin olduğunu düşündüğün için asla değmemesine rağmen zorladığın kararların seni yoruyor. Sakinleş ve dinlen. Sen başkaları yüzünden yorulmayacak kadar değerlisin. Günün sonunda, kendimize sadık kalıp yolumuza devam etmekten başka ne yapabiliriz, her birimiz? Ölümden gayrı her şey ama her şey gelip geçer; kalan sadece bu.’
Çünkü bazen yolunu kaybedebilirsin, tekrar ve tekrar hayallerini hatırla..
23 Nisan, 2022
Sarı veranda, küçük tahta masa ve rahatsız sandalye.
Dünya.