
Yaban
Bir şeyin neden olduğunu bilmemiz mümkün değil.
Ne, neye sebep olur? Ne, neyi yok eder? Veya neyin büyümesini sağlar. Veya ölmesine sebep olur. Veya yön değiştirmesini sağlar.
Ya kendimi affetsem?
Ya pişmansam?
Ama geçmişe dönme fırsatım olsa, yaptığım hiçbir şeyi değiştirmem.
Ya o adamların hepsiyle gerçekten yatmak istediysem? Ya eroin bana bir şey öğrettiyse? Ya bu noktaya gelmemi sağlayan bütün o yaptığım şeylerse? Ya benim için kurtuluş şansı yoksa? Ya çoktan kurtulduysam?
Beklediğimiz şeylere karşı hazırlıklı değiliz. (15 Eylül 1995)
Annemin yetiştirmeye çalıştığı gibi bir kadın olmam yıllarımı aldı. Tam olarak dört yıl, yedi ay ve üç gün.
O yanımda olmadan..
Kederimin yabanında kendimi kaybettikten sonra, ormandan çıkış yolunu yine kendim buldum.
Yürüyüşümün son gününde, son durağa ulaşana dek, nereye gittiğimi bilmiyordum.
Defalarca düşündüm. Dağ yolunun bana öğrettiği ve henüz bilemeyeceğim her şey için müteşekkirim.
Dört yıl sonra bu köprüyü geçecektim. Şu anda durduğum yerden görülebilen bir noktada bir adamla evlenecektim. Dokuz yıl sonra, o adamla Carver adında bir oğlumuz, bir yıl sonra da adını anneme ithafen Bobbi koyacağımız bir kızımız olacaktı.
Tek bildiğim, artık çıplak ellerimde hayata tutunmak zorunda değildim.
Su yüzeyinin altında yüzen balıkları görmek yeterliydi.
Hepsi buydu!
Hayatım, bütün diğer yaşamlar gibi gizemli, geri dönüş olmayan ve kutsal bir hayattı. Son derece yakın. Son derece anın içinde. Son derece bana ait.
Asıl her şeyi akışına bırakmak, ne kadar da çılgıncaymış.
Tarihsiz.
Artık acılarımla başa çıkamadığımda, bir gün bu yolu yürüyeceğimi bilerek..