
Çünkü Mutluluk Bir Seçimdir
Bir Zen ustasına sormuşlar: ‘Nasıl hep böyle neşeli ve mutlusun?’ diye. Usta durmuş, gülümseyip cevap vermiş: ‘Çünkü ben her sabah uyanıyor ve buna, böyle olmaya karar veriyorum.’
Çünkü mutluluk bir seçimdir.
Eminim hepimizin zor zamanları, hayatları, çocukluğunda ya da ergenliğinde üstesinden gelmekte zorlandığı anıları olmuştur. Bazılarımız o anılarda ve tam olarak o hüzünlü hissiyatta kalıp, bu travmaların gölgesinde hayatını sürdürmeyi seçse de; bazılarımız bu durumu, yaralarını, defolarını, korkularını kabul edip, yolunda tüm bunlarla özgürce yürümeyi seçiyor. Çünkü hayat da tıpkı mutluluk gibi bir seçimdir.
Bugün 38 yaşındayım. Ne demekse!
Yani aslında ruhum ve kalbim hala içimdeki 17 yaşındaki kız çocuğunu yaşamak için sonsuz bir çaba sarf etse de, en azından takvimdeki yıllar ve sayılar 38 diye bir yaşta olduğumu söylüyor.
Hayatım boyunca hiçbir gün ‘Of, bugün hava ne kadar da kötü!’ dediğimi bilmem. Kar, yağmur, berbat gri bulutlar, çok nem, kavurucu sıcak.. Bence havalar hep güzel! Güneş ile birlikte gök yüzü pırıl pırıl parlasa da güzel, yağmur bedenimi sırılsıklam yapsa da güzel, kar tüm şehri kaplayıp hatta belki pis bir çamura dönse de güzel, sıcaktan elbisem üstüme yapışsa da güzel. Şemsiye, eldiven, atkı, berenin sıcacık ve kendini güvende hissettiren tadı da başka; kırmızı yeni aldığım fırfırlı bikiniyi giyecek olmanın heyecanı da! Tüm bunların tek ortak noktası bireysel olarak kişinin iç dünyasının aydınlık / berrak olup olmadığı bence. Hayata nasıl baktığımız, güne nasıl uyandığımız, gün içinde kendimizle ve sevdiklerimizle kısacık bile olsa iletişimimiz, hatta o koca kaosun ve koşturmanın içinde belki birkaç saniye sadece, sakince durabilme ihtiyacımıza verdiğimiz cevap.. Gözlerimiz gerçek güzellikleri görüp, aklımız özgürce düşünebildiğinde yani biz yaşadığımızın farkına vardığımız sürece hayat bizim! Gün 24 saat ve bizlere yetmiyor gibi gelse de aslında kocaman! Yeter ki yaşadığımızın farkına varalım. Yaşamın her anını ve dakikasını özümseyerek, hakkını vererek yaşayalım!
Tabii ki hayat toz pembe değil; ya da ben bir romantik komedi / kişisel gelişim kitabı yazarı ve ya savaş kahramanı değilim. Benim de çok zorlandığım, ağladığım, o kalın yorganın altından çıkma cesaretini gösteremediğim, yaralarımı temizlesin / aksın gitsin diye sıcak suyun altında uzun zaman geçirdiğim, kendimi çaresiz, yalnız hissedip, yaşadığım olaylarda kabuğuma çekildiğim anlar oluyor.. Hatta çok da sık oluyor. En yakınını 2 hafta önce yaşadım. Ergenlik dönemimde maruz kaldığım ve nedenini tek başıma bulup, aşamadığım için uzun bir süre profesyonel destek ile barışmaya çalıştığım, kendimce büyük ve yaralayıcı bir konu; iki hafta önce başka birinin yaşadığı benzer bir olay vasıtası ile hortladı. Hortladı da ne demek? Hortladı, geldi, hayatımın tam ortasına oturdu ve ben bir anda elimi / kolumu kaldıramaz hale geldim! Ben bu konuyu hallettiğimi ve bununla barıştığımı düşünürken; bir baktım bırakın çözmeyi, yakınından bile geçememişim. Ve bir ben ki, tıpkı 13-15 yaşında bu olayı yaşan o küçük kız çocuğu gibi yine yatağa girmişim, yorganı üzerime çekip, bu kozadan hiç çıkmak istemeyerek günlerce ruh gibi yaşamışım. Ve ağlamışım, ağlamışım ve yine ağlamışım..
Ben bu karabasan ruh hali ile iyice derinlere çekilirken, bir omuz uzandı bana ve ‘Burdayım, iyi olacaksın’ dedi. Sırtımı sıvazladı, ‘geçecek’ dedi, ‘neler geçmiyor ki!’ O gece son bir kez ağlayıp, sabahında aynanın karşısında buldum kendimi plansızca. Aynada kendime, çökmüş gözaltlarıma, kurumuş derime baktım ve derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Düşündüm. Bugünüme; o kız çocuğunun yaşadığı şeye hayat içinde takılıp kalmayıp, gururla, emin adımlarla, kendi yolumla yürümüş olmama; daha da iyisi bu yolu yürürken zevk ve keyif almış olmama şükür ettim. Evet, yaralıydım. Ama yaralar sarılırdı.. Hayatın zenginliği uçsuz bucaksız! Hepsi benim, hepsi benim onları deneyimlemem ve yaşamam için yaratılmış. Yeter ki bu zenginliği görebilecek yerden bakayım. Çünkü bu birkaç gündür, bakıp da görmemenin mümkün olduğunu deneyimledim. Ben görmeye, duymaya, hissetmeye hazırım. Bu da geçecek yahu! Neler geçmedi ki..
Geçmişte yaşadığım olayı değiştiremezken, geçmişin beni değiştirmesine ve bugünümü mahvetmesine neden izin veriyorum ki? O kız çocuğunun yaşadığı zorbalığın kapısını kapatacak ve önüme bakacağım. En azından bakmaya çalışacak ve buna emek & çaba harcayacağım. Aslında denemeye çalışıyorum.. Travmalarım benim suçum değil ancak onları iyileştirmek, onlarla barışmak benim sorumluluğumda.
Sahip olamadıklarımıza ulaşmak için çabalarken, sahip olduklarımızı unuttuğumuz için mutsuz olabilir miyiz acaba? Böyle günlerde kalbimi notalarına bıraktığım birkaç şarkı var. Belki size de şifa olur dileği ile aşağıya sıralıyorum:
*Mozart – Canzonetta Sull’ aria
*Lilium – Sleeping Inside
*Evgeny Grinko – Valse
*Chopin – Spring Waltz
*Yiruma – River Flows in You
*Yann Tiersen – Comptinr d’un Autre été
*Arianna Savall – Adoucit La Mélodie
Yakın zamanda yaşadığım ve kalbimin tüm şeffaflığı ile yukarıda anlattığım bu buhranlı dönemi arp’ın nahifliği, Fransızca’nın güzelliği, Arianna Savall’ın şahane makamı ve Rumi’nin insanı kalbinden vuran sözleri; yani Adoucit La Mélodie ile geçirdim.🤍 Bence hepsi birleşmiş ve ortaya melodisiyle sizi alıp uzaklara götüren bu muhteşem sanat eseri çıkmış. Iyileştiriyor ve şifalandırıyor insan ruhunu; hatta yine bence cennetin bir traileri olsaydı, sanırım soundtracki bu şarkı olurdu. 💫
Anlamını öğrenince daha bir bağlandım açıkçası bu şahane şarkıya. Merak edenler için;
Kulaklarımızı büyüleyen kaval ve saz
Ezgilerini gökkubeden alır
İnançsa düşünceden
Sesleri güzelleştireni görür
Biz ademdeniz, onunla duyarız
Meleklerin şarkısını
Zihnimiz, kederli de olsa dinler
Olağanüstü nağmelerin yankılarını
Müzik tüm sevenlerin özüdür
Ruhu alemlerin üzerine taşır
Küller korlaşır, görünmez ateşler yükselir
Dinleriz, barış ve zevkle beslenerek.
Bugünler böyle geçiyor bende..🌿 Biraz inişli çıkışlı, biraz koşturmalı, biraz ağrılı / acılı. Ama geçiyor. Neler geçmedi ki..
Yeter ki ben hayatın ve mutluluğun bir seçim olduğunu hatırlayarak yaşayayım ve tıpkı zen ustası gibi her sabah uyanıp, neşeli ve mutlu olmaya karar vereyim. Çünkü ömür sadece bir kez, gün bir tane ve o da bugün.
Sevgi ile🙏🏻
Ekim, 2022.
Ankara – Anamur arasında umut dolu bir hikaye.🎈
Comments
Merhaba Burcu Hanım,
Sayfanızı yeni keşfettim ve yazdıklarınızdan fikirlerinizden çok etkilendim. Gerek sayfa tasarımı gerekse içerik harika. Ben mimarım ve 1984 doğumluyum. Mimarlık mesleğimin dışında sosyal medya için mimarlık, sanat ve teknoloji ile ilgili içerikler üretiyorum hatta ürettiğim içeriklere sponsor bularak ekibim içinde bir destek alıyorum.
Size yazmamın sebebi bir konuda fikrinizi almak. Bugün çok değerli bir kurumsal firmaya sponsorluk görüşmesi için gittim. Pazarlama direktörü ile tanıştım. Kendisi şirkette yeni başlamış ve çok yoğun çalışıyor. Bana zaman ayırdı ve dinledi. O da sizin gibi işinde çok başarılı ve deneyimli. Toplantı güzel geçti fakat ürettiğimiz videoları çok beğenmedi 🙂 Bunu kibarca olabildiği kadar anlattı. Benim için çok verimli bir toplantı oldu çünkü kendisi çok deneyimli ve 45 dakikalık bir toplantıda bile pek çok şey öğrendim. Amacım videoları satmak değil. Firma ile anlaşma sağlamasak bile olur fakat şunu fark ettim ki kendisinden yaptığım sosyal medya işi ile ilgili çok şey öğrenebilirim. Benim de ona mimarlık sektörü ile ilgili tecrübelerimin faydalı olacağını düşünüyorum. 15 yıldır sektördeyim. Çok farklı yapılarda ve ekiplerde çalıştım. Büyük projelerde kararların nasıl alındığını, inşaat sektöründe nasıl bir iletişim olduğunu firmaların beklentilerini aktarabilirim. Sizce bu konuda nasıl ilerlemeliyim. 🙂
Bugün bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim Burcu hanım. Yaptığınız çalışmaları görünce anladım ki bundan sonra bir toplantıya giderken katılacak kişiler hakkında araştırma yapmam gerekli. 🙂
:)) Cenk Bey merhaba,
Ben o dorektoru yakindan taniyorum galiba:))
Biraz sakinleseyim, memnuniyetle konusuruz tabii ki🙏
Selamlar, sevgiler