
Dialog
Ben kendimi bildim bileli yazıyorum. İlkokulda okumayı ve yazmayı söktüğüm zaman, bunun nasıl mutluluk veren bir dünya olduğunu fark etmemle başladı yazma serüvenim.
Sevindim yazdım, heyecanlandım yazdım ama en çok hayal kırıklıklarımı yazdım. Mutluluk; aile, sevgili ve arkadaşlar ile daha kolay paylaşılıyor fakat umutsuzluk ve hüzün kendi içinde yaşanıyor galiba. İçim doldukça yazdım ben de… Yazdıkça boşaldım, anlattıkça özgürleştim. Bir bakmışım defterler bitmiş, bilgisayarın sanal sayfaları dolmuş taşmış.
Yıllar öncesine dair birkaç defterimi dizdim dün gece masamın üstüne. Elime gelen rastgele sayfaları okuyarak geçirdim tüm akşamımı. Uzaktan bakınca yazdıklarıma, ne çok anlatacak şeyim varmış diyorum. Kaldı ki bu kadar cümleye, paragrafa rağmen hala da azalmamış anlatmak istediklerim.
Benim için yazmak bu dünyada ‘Ben de varım!’ deme biçimi. Kendim ile iletişim kurma yöntemim aslında. Sorun şu ki, hep ve sadece kendimle iletişim kurabildim ben. Ben anlattım, ben okudum, ben yorum yaptım, yeri geldi ben yırttım attım. Tam 29 yıl boyunca monolog yaptım. Çünkü korktum. Ya beni, yazdıklarımı beğenmezlerse, takdir etmezlerse diye korktum. Aileme, en yakınlarıma bile bir cümle dahi okumadım. Yazdıklarımı kilitlerin altına sakladım, belli olmasın diye de üstlerine örtüler örttüm.
Bugün monologdan diyaloğa geçmeye cesaret ediyorum ben. Haftalardır aklımda dolaşan cümleler, ilk taşı nasıl atacağımın heyecanı var. ‘Nerden başlasam, nasıl anlatsam’ şarkısı ruhumda cüretkarca volta atıyor. ‘Hadi’ diyor bir tarafım, ‘Yıllarca sakladın kendini. Şimdi değilse, ne zaman?’. Diğer tarafım ise üstüne yorganı çekip, tüm vücudunu saklama çabasında. ‘Şimdi açacaksın öyle mi kalbini? Seni hiç tanımayan; hayallerinden bir haber insanların avcuna öylece bırakacaksın kalbini!’ diye korkutuyor beni. Ah bu ruhumdaki hiç geçmeyen ikilik!
Her insanın (umuyorum ki) bir değişim, dünyayı anlama, hayatını sorgulama dönemi oluyor. Rutin olarak yaptıklarının anlamını aradığı ve içinde kaybolduğu bir serüven bu bence. Sonucunda ortaya çıkan ya bambaşka bir hayat ve birey oluyor ya da buna cesaret edemeyip çemberin içinde potansiyelinden habersiz yaşıyor ve ölüyor. – Ne acı!
Benim değişimim 3 yıl önce başladı ve dört nala devam ediyor. Koca bir açlık gibi hissediyorum bu dönemimi. Mümkün olan her şeyi öğrenmek, deneyimlemek isteyen bir açlık bu. Yıllardır yaptığı şeylerin üstünü bir çırpıda silebilmek öyle sancılıydı ki.. Şükürler olsun, sancıların sonucu doğum oldu benim hayatımda. Bedeni minnacık, kafası kocaman bir çocuk duruyor şimdi hayatımın tam ortasında. O bana bakıyor, ben ona. ‘E şimdi ne olacak?’ diyoruz gülerek birlikte! ☺️
Şimdi ne olacağı belli! Yazacağız onunla birlikte. İki Burcu da kalbini koyacak ortaya, anlatacaklarını dökecek cümlelere. Kilitlerimizden, korkularımızdan, utangaçlıklarımızdan arınmaya niyet edeceğiz. Herkes beni sevsin, beğensin, takdir etsin tabularımız yazdıkça yumuşayacak.
Şu an öğlen saatlerinde, evimin yanındaki bir kafede, tek başımayım. 17 tane tahta şeridi olan, 4 ayaklı bir masada dökülüyor dilim parmaklarımın ucundan. Ağzım kuruyor yazdıkça, dizlerim titriyor. Ama vazgeçmeyeceğim.
Bu ilk olsun, bundan sonraki diyaloglarıma da cesaretle niyetim olsun!
Ankara, Ağustos 2020