Genel

Aynayı Sevmek

Bugün kendiliğimden sabah 5’de gözlerimi açtım. İki yol var önümde; ya cenin pozisyonuna dönüp 1-2 saat daha sıcacık yorganın altında uyuklayacağım ya da bacaklarımı yataktan sallandıracak ve güne başlayacağım. 

Genelde yatakta biraz daha zaman geçirmeyi seven bedenim, bugün uyanmayı seçti. Ne kadar uzun zaman olmuş kendiliğimden bu saatte uyanmayalı! Hele hele de alarmsız ve aklımda bir sürü yapılacak iş listesi ile uyanmamak nasıl güzel bir his ve temiz bir akıl! 

Önümde uzun ve tamamen kendi zevkime göre yaşayabileceğim bir gün var. Canım ne isterse onu yaparım; yaşasın özgürlük! Bir yandan bu mutluluk hissi, diğer yandan camıma konmuş kuşun cıvıltıları.. İçim açıldı!

Henüz sokaklar sessiz, korna çığırtıları da başlamamış. ‘Gün bugün!’ dedim ve matımı çıkarttım bahçeye. (Bahçe dediysem minnacık bir alan, 2 mat yan yana anca sığar.) Attım terliklerimi bir köşeye, çıplak ayakla çimenlerin üzerinde yürümeye başladım, dudaklarımda mırıl mırıl bir şarkı.. Güneşe verince yüzümü içimin kıpırtısı büyüdü, ayaklarım benden bağımsız hızlandı, kollarım yukarı kalktı; bir baktım tatlı tatlı dans ediyorum içimdeki müziğin etkisinde. Nasıl mutlu bir an! Her gün güneş doğuyor ve hayatımızda aydınlatacağı ne kadar çok güzellik var. 

Benim güzelliğim ise mis gibi bir güneşin canımı ısıttığı bu sabahta, ruhumdaki şarkının basları son seviye iken; çimen kokuları arasında ve şehrin tam ortasında başladı. Uzun esnemelerle yoga yaptım. Vücudum aktı, ona kulak verdim ve canı ne istiyorsa yapsın diye özgür bıraktım. Hiç germe, çekme, itekleme yok. Sadece olduğu kadar ve kendi sınırlarım içinde mümkün olabildiğince.. 

Mata her eğildiğimde Hug yüzümü yaladı. ‘Seni seviyorum Burcu’ demek bu! Biri tarafından koşulsuzca sevilmenin tadına iliklerime kadar vardım bu sabah. O yaladı, ben de karşılık olarak istisnasız her seferinde öptüm onu. 1 saattin sonunda bedenimde havai fişekler patlıyordu, ruhum nasıl da dingin. 

Mis gibi bir kahvaltı hazırladım sonra. Hiç üşenmeden. Evime gelen herkese saatlerce yemekler yapıyorum da kendime neden hep bu geçiştirme? Bugün benim günüm! Zaman cimriliğinden uzak, kendimle kendimin tadını çıkarma zamanı. Peynir, zeytin, biber, ceviz, yeşil çay. Öyle basit, aslında öylesine sıradan. 

Eskiden toplumun güzellik algısına ne kadar önem veriyordum. Hep güzel, bakımlı, ince, falan filan olmak zorunda hissediyor; en sevdiğim yemekleri yerken kendimi rahatsız hissediyordum. Bir yerde oturmuş, arkadaşlarımla keyifle şarap içerken ‘Göbeğim mi çıktı, acaba bacaklarım kalın mı görünüyor?’ diye düşünüyordum beynimin arkasında. Hepsi ile barıştım! Çünkü aslında onlar yoklar, toplumun bize dayattığı anlamsız dogmalar hepsi. Güzellik benim içimde, kalbimde, ruhumda. Birkaç kilo fazlam varmış ya da modaya uygun değilmişim; kimin umurumda! Ben, benim. Olduğum halimle güzelim. Kaldı ki güzel olmak zorunda bile değilim. ‘Ben, benim.’ 

Kendimi sevmeyeli, teşekkür etmeyeli günler geçmiş. Bugün Burcu olduğum için, kendime teşekkür etme zamanı. Tüm defolarıma, yaralarıma, asla düzelmeyeceğini bildiğim tuhaf huylarıma rağmen kendimi seviyorum. Gülmekten oluşmuş kaz ayaklarımı ve asla boyatmayacağım saçımdaki beyazları seviyorum. Kendimi olduğum gibi, olduğum halimle çekiştirmeden, iteklemeden seviyorum. Neysem o halimle seviyorum. 

Her aynaya baktığımda şükür ediyorum yaşayabildiğim bu güzel hayata! 

Bu sabah yeşil çayımı aynayı seven kadınlara kaldırıyorum.

Şerefe! 

Ben kaçtım, daha sonunu merak ettiğim şahane bir kitap var okunmayı bekleyen! Sizi seviyorum, siz de sevin!🖤

Ağustos, 2020

Çıplak ayak çimlerin üstünde dans ederken içimdeki yüksek baslı şarkı! 🎉 Sesini açınız! 🥳

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial